EYLÜLDÜR HEP SEBEBİM… MÜNEVVER ÖZGENÇ YAZDI

“…Gelişecekti hepsi Demokrasimiz de içinde. En ileri Özgürlük, en güçlü Yargı Sistemi bizde. Evrensel İnsan Hakları, gelişmiş Anayasa. Kadınlar için her türden olumlu ayrımcılık! Hangisinde geliştik, hangi biri yerinde?…”
MÜNEVVER ÖZGENÇ
Ne yazmaktan kaçınmak niyetim, ne de ‘ben yazmıştım’ demek.
Eylüldür hep sebebim; madem ki yıldönümü eşiğindeyiz, ülkemizi olmaz karanlıklara çeken iki uğursuz serüvenin, Can Yücel misali, insan bir anıp- anımsamak ister elbet di mi, toplumun belleğinde çoktan yitip giden iki 12 Eylül’ü!
Birine kırk yıl oldu, öbürü henüz onunda…
Anma yönünden, 15 Temmuz kutlamalarını 30 Ağustos’tan önde gören bir AKP ileri geleninin mantığıyla bakarsak, daha taze ve sıcak olması sebebiyle, ikincisi birincinin önünde.
Üstelik ilki ile yüzleşip, darbecileri yargılayacaktık sonunda!..
Gelişecekti hepsi Demokrasimiz de içinde. En ileri Özgürlük, en güçlü Yargı Sistemi bizde. Evrensel İnsan Hakları, gelişmiş Anayasa. Kadınlar için her türden olumlu ayrımcılık!
Hangisinde geliştik, hangi biri yerinde?
İş bu sebeple, bu bir göz boyama, tuzak ve kandırmaca. Aldanmayın dediğimiz günlerde yazılmış bir yazıdır, affola…
***
AKP, Referandum ve ‘Armut Asanlar’ hikâyesi!
Başbakan “Anayasa değişikliği kayısıya çare olacak mı? fındığa çare olur mu?” diye sorulmasına içerleyerek “Bunlar anayasa değişikliği ile yemek kitabını birbirine karıştırıyorlar.” diyor ya, uygun düşeceğini düşündüğüm bir armut hikâyesi de bu süreçte fazla gelmez sanırım:
Annemin yeri geldikçe, her anlattığında neşeyle dinlediğimiz bir hikaye idi çocukluğumuzda. Bizlere vermek istediği yaşam dersini kavramaktan çok uzaktık o zamanlar.
Anımsadığım kadarıyla şöyleydi:
Konar-göçer bir oymak (*) bir akşamüstü, uzaktan yeşillikler içinde güzel bir köy göründüğünde kendilerince uygun bir yer seçip bir süre burada konaklamaya karar verirler. Denkler çözülür; yatak- yorgan, sele- sepet indirilir.
Hemen ocaklar kurulup, ateşler yakılır. Çocuklar, bebeler salınır. Tabiî ki hayvanlar da.
Sabah olup köy durumdan haberdar olunca, köylülerden biri öfke ve telaş içinde koşup gelir; meğer bizimkilerin konduğu yer bir armut bahçesiymiş.
Köylü hışımla bağırıp çağırarak hemen topraklarını terk etmelerini söyler. Oymak sözcüsü ise bahçesine asla bir zarar gelmeyeceğine dair bahçe sahibini yatıştırmaya çalışırken, bir yandan da elleriyle armut ağaçlarını gösteriyormuş. “İnanmazsan bak işte, biz armutları yemek bir yana, rüzgârın sallayıp düşürdüklerini bile yerden alıp, tekrar dalına astık”
Köylü baktığında gerçekten ağaçların dallarında iple bağlanmış bir sürü armut görünce mahcup olup, bahçesinde kaç gün isterlerse kalabileceklerini söyleyerek köye dönmüş.
Ama içindeki kuşku rahat bırakmamış diğer yandan. İkinci gün gidip gizliden, kenardan bakmış bahçesine; armutlar eksilmediği gibi, iple bağlı armutlar da dünkünden hayli fazlaymış dallarda. Bunun üzerine biraz daha rahatlayarak dönmüş ve işin peşini bırakmaya karar vermiş.
Birkaç gün geçtiğinde merak edip konukların ne durumda olduğunu görmek için bahçeye vardığında ise, bahçede ne bir canlı kalmış ne de dallarda tek bir armut.
Annem, müthiş önsezisiyle güven duymadığı insanlar için ‘armut asanlar’ der, ardından da istek üzerine bir kez daha anlatırdı bizlere bu hikâyeyi.
Bizim güldüğümüz şeyse, gözümüzün önünde canlandırmaya çalıştığımız, dalına iple bağlanmış armutlardı sadece..
Eğer yaşasaydı annem, eminim AKP’nin referandumdan “Evet” çıkması için meydanlarda dil döküp, her yolu denediği anayasası için daha işin başında bu iki kelime ile teşhisini koyardı. Başbakanın demokrasi nutuklarına başladığı daha ilk cümlesinde usulca ‘armut asanlar’ diyerek yönünü çevirir bir daha da yüzüne bakmazdı.
Şimdi 12 Eylül’de oylanacak anayasa değişikliğinden zincirlerini kıracak bir Türkiye umanlar, safça daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, insan hakları beklentisine girenler, 12 Eylül 1980 darbesiyle yüzleşileceği, hele hele hesap sorulacağı gibi bir yanılsamaya kapılanlar bu hikayeyi keşke duyup bilmiş olsalar.
En çok ta bu değişiklikleri bir sonraki anayasanın yapılabilmesi için bir fırsat olarak görüp, “Biz de biliyoruz AKP’nin paketinin yetersiz olduğunu. Ama bir daha böyle bir fırsat ele geçmeyecek, yetmez ama- evet” diyenlerin duymalarını isterdim.
“Referandum, geniş çaplı bir anayasa değişikliğinin başlangıcı olacaktır” diyen Tayyip Erdoğan’ın hazırlayıp, sahte soslarla şekere yatırdığı hapını toplum olarak yuttuğumuzda korkarım ki çok geç olacak!
Umarız aydığımızda; ülkemizin demokrasi bahçesinde AKP’nin vaat ettiği has gülleri bir yana, bugün haklı olarak eksik bulduğumuz mevcut özgürlüklerin de, hukukun da, eşitliğin de, kadın haklarının da yerinde yeller esmesin!
(*) Herhangi bir etnisite kastedilmemektedir.
24 Ağustos 2010 /Mersin İmece
FOTOĞRAF: ABİDİN YAĞMUR