Çalmayan var mı?

“…Hesapta tüm dinlerde çalmak yasak ama çalma fiili bitmiyor hiç. Çalma fiili hiç bitmediği için de işin iktisat boyutu da ortaya çıkıyor. Burjuva iktisadının genel tanımıyla söylersek: Kaynaklar kıt, çalmak isteyenler çok. Doğal olarak herkes çalamıyor!…”
ABİDİN YAĞMUR
Ne Refik Halit Karay’ın “Memleket Hikayeleri”, ne Çetin Altan’ın “Viski”si, ne Aziz Nesin’in “Büyük Grev”i, ne Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”sı, ne Orhan Kemal’in “Murtaza”sı, ne Fakir Bayburt’un “Keklik”i, ne Sabahattin Ali’nin “Kağnı”sı, ne Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i, ne Şevket Süreyya’nın “Suyu Arayan Adam”ı, ne Doğan Avcıoğlu’nun, İsmail Cem’in tahlilleri…
Hiçbiri bu ülkenin son 100 yılını özetleyemez, o pazarcının sözleri gibi.
Şöyle diyordu pazarcı:
“Çalmış, ne çalmış? Çalmayan mı var? Hepimiz çalıyoruz.”
“Çalmayan mı var” tespiti yeni değil, çok eskiden beri her kasabada, her vilayette söylenirdi de.
Pazarcı, “Hepimiz çalıyoruz” diyerek aynayı bize tuttu.
Toplumca çalıyoruz!
Bu kadar, bitti, gitti!
*
Çalanların itibarlı, iş bilen kişiler olarak görülüp övüldüğü…
Çalmayanların itibarsız, iş bilmez, sümsük, ezik, büzük; hani o video çekip atan trans bireyin bağırdığı gibi “cacık” görülüp sövüldüğü bir ülkede, ahlak üzerine yazmanın, kafa yormanın çok gereği var mı, bilemedim.
En iyisi kimseye ahlak dersi filan vermeden çalmanın İktisat yönüne bakmak.
*
Çalmanın çünkü bir ahlaki yönü var, dini yönü var….
Hesapta tüm dinlerde çalmak yasak ama çalma fiili bitmiyor hiç.
Çalma fiili hiç bitmediği için de işin iktisat boyutu da ortaya çıkıyor.
Burjuva iktisadının genel tanımıyla söylersek:
“Kaynaklar kıt, çalmak isteyenler çok. Doğal olarak herkes çalamıyor!”
*
Bu durumda, işin ahlaki, dini yönü bir kenara bırakılıyor ve 2 soru esas oluyor:
1-Kim, kimden, neyi çaldı?
2-Kimle paylaştı?
*
Bizim gibi şark toplumlarında ikinci soruyu “kimler kendi arasında paylaştı” diye sormak gerekir aslında.
Batı’da çünkü “kim” derken bir toplumsal kesim ya da toplumun geneli kast edilir.
Bizde ise “kim” derken bir aile, üç arkadaş, beş ahbap kast edilir.
Yani çalanlar, çaldıklarını dar bir çevrede, üç kişi, en fazla beş kişi bölüşürler.
Geriye kalanlara da vergiden kaçırma, SGK priminden kaçırma, işçi yevmiyesinden kaçırma gibi ufak tefek çalma imtiyazları verirler.
Böylece 100 tane mal satıp 30 mal satmış gibi gösteren ve böylece beş on bin lira vergi kaçıran pazarcı…
Milyarlarca dolar çalanlarla; üstelik dolaylı parayı değil, nakit, akışkan, piyasaya sürülmüş parayı çanta çanta, kutu kutu çalanlarla kendini eşit görür.
“Hepimiz çalıyoruz” der.
*
Neyse, bu konu uzar gider…
Bırakalım çalsınlar, bırakalım geçsinler…
*
KPSS sorularının çalınmasına gelelim biz.
Soruları niye çalmışlar, anlamadım.
Sonuçta mülakat denen bir sistem var ve o sistemde insan kayırmak hiç de riskli değil.
Mülakata girenler içinde kendi insanlarınızı ayırıp onları işe alıyorsunuz, oluyor bitiyor, o kadar riske girip soru çalmaya, ortalığı velveleye vermeye ne gerek var ki?
Tamam, hepimiz çalıyoruz da…
En azından KPSS sorularını fukaralara bıraksaydınız ya.