ÖYLE AĞIRIMKİ KENDİME
Nereden bilebilirdim ki, O gün daha ilk ezgilerinden yakaladığım bir hasretlik şarkısının uzun bir ayrılığa dayanacağını. Değil mi ki ayrı kalınan her ne ise odur hasretin. Özlenen bir kent, bir şehir. Üstelik kendi sılam da değil. İnsan içinde yaşıyorken, yaşadığı şehri özlermiş meğer; seviyorsan eğer. Madem ki -Sana bin minnet Barınıp gönendiğimiz kent Dirliğine, dostluğuna bereket – demiş, Memleket edinmişim otuz yılı aşkın yeri geldiğinde sılamdan da yakın. -Bazan sevinç bazen hüzün Yeniden gülen yüzüm Sevgim övgüm Sözüm sana Anla artık Yani Mersin-derken, denizinden ormanına yıkıma- talana karşı senden yana durmayı gönül borcu bilmişim. Akkuyu’dan Karasu’ya, Karaduvar’dan Taşucuna dert edinmişliğim de var, propropileninden taş ocağına isyanım da. Ülkem yıl yıl gericiliğin, kör inancın karanlığına girerken, aydınlık üstün gelsin diyerek her mahallende ter akıtmışlığımda var, her sokağında dil dökmüşlüğüm de. Aynı kaygıları paylaştığımız yürekli arkadaşlarımla birlik olup caddelerinde, alanlarında güçlendiğimde de. Acı olan, seyirttiğin hiç bir şeyin önlenememesinin çaresizliği. Şimdilerde ise tüm dünya ile birlikte bizi de kasıp kavuran amansız salgında bile ne yağma bitiyor, ne de rantın pususu. Ayyuka çıkan geçim sıkıntısı, işsizliğin yanısıra kadına karşı azgınlaşan erkek şiddeti cabası. Biz evlere sığsak da, dertler sokağa da evlere sığmıyor. Her gün bir cinayet haberi gelip buluyor seni. Daha yeni aldık, Mersin’de abisi tarafından öldürüldüğü açığa çıkan İrem’in kara haberi. Öyle yandım ki ona. Adını İrem koymuşlar, anlamı cennet bahçesi. Soyadı bahçeci. Aklına gelirmiydi, daha çocukluktan çıkmadan ensesinde töre namus kıskacı cehennemi olacak. Bu topraklarda kadını katletmenin en geçerli sebebi İsim benzerliğinden olsa bu ölüm gerek, dünya ozanımız Nazım Hikmet’in bir şiirini çağrıştırdı bana: Ne tuhaf İrem deselerdi, İrem Senin öldürüldüğünü öğrendiği zaman deselerdi bir kadın, hem de hiç tanımadığın ağlayacak arkandan deselerdi şaşardı kuşkusuz üstelik yazıp, bir mektupla başsağlığı dileyecek kimsesi yok ardında. Ne baba, ne anne, amca, ağabey Acıyı paylaşmanın yok bir yararı Biri duymuş, biri susmuş, biri utanmış, biri vurmuş misali Aile meclisinden çıkmış ölüm kararı Keşke İrem’in de yüzü gülseydi, Urfa illerinden ailesiyle geldiği Mersinde. Kuruyup düşmeseydi dalından, karnında bebeğiyle daha on yedisinde. İrem’i düşünürken farkettim. tam üç ay olmuş şehir merkezine inmeyeli; Yağmurunu bekleyen bir öğle öncesinde Yaşat durağında inip çıkmaza düşen bir işin ümitsizliğiyle üst geçite yöneldim. Yürüyen merdivene adım atmamla birlikte o kahır yüklü dizelerin nameleri anında sardı beni. Aşağıdan akan yoğun trafiğin kısık bir uğultuya dönüştüğü üst geçitin tam orta yerinde bir sokak müzisyeni çalıp okuyordu. Şarkının tamamını mesafeye sığdıracak şekilde adımlarımı yavaşlatarak yürüdüm. Tam önünden geçerken el yordamıyla çantamın ön kısmından elime sığdırdığım bozuk paraları eğilip yere bırakırken göz göze geldiğimiz bir kaç saniyede öyle iyi anlamıştık ki birbirimizi. O, okuduğu dizelerin ağırlığınca yorgun, Ben duyumsadığımca kederli.
“Sen benden gittin gideli” (*)
(*) söz-müzik Nesimi Çimen
Süper bir roman yazarı olurmuşunuz. Ve hala geç değil diye düşünüyorum. Hiç değilse, anılarınızı paylaşabilirsiniz.
Oh
Güzel ruhlu güzel yüzlü, üstüne üstlük güzel kalemiyle köşesinde bizimle buluşan yazısını huşu içinde okudum. Hep Varol arkadaşım yazılarınla buluşalım, bizlerden bir parçasın çünki. Daha nice yazılarında buluşmak dileğiyle. ..
İstanbul’un fethinin 550,yılı etkinliğine Türkiye’nin tüm illerinden 550 yazar davet edilmişti. Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Gülhane Parkında düzenlenen etkinlikte bir konuşma yapmış, en çok da İstanbul’da yaşayanların İstanbul’a sahip çıkmadıklarından yakınmıştı. “Adamın dedesi, dedesinin babası Erzurum’dan, Kars’tan, Diyarbakır’dan gelmiş; bugün İstanbul’da yaşayan oğulları, torunları halen ‘ben Erzurumluyum, Karslıyım, Diyarbakırlıyım,” diyorlar. İlçe dernekleri, köy dernekleri kuruyor, yüz yıl önce ayrıldıkları yerlerin özlemiyle yaşıyorlar; bu nedenle İstanbul’a sahip çıkmıyorlar. İstanbul’da yaşayan herkes ‘ben İstanbulluyum demedikçe İstanbul’a sahip çıkılmaz” demişti. Münevver Özgenç de bu yazısında aynı konuyu, aynı sorunları anlatmış. Güzel bir yazı, tebrik ediyorum.